2 Aralık 2011 Cuma

Yaşamak

Neden yaşarız  ya da dünyaya geliş amacımız nedir. Para kazanmak, rekabet etmek ve/veya evimizin giderlerini karşılamaya çalışmak için mi dünyaya gönderildik. Ben yaşam amacımızın bunun çok ötesinde olduğunu düşünüyorum ve yolculuğuma önce kendimi tanıyarak başlamak amacıyla çıktığım bu süreçte benim yaşadığım tecrübelerimden sizinde belki bir nebze olsun faydalanabileceğinize ve belki de iç huzuna ulaşmanızda bir parça da olsa vesile olabileceğime inanıyorum.
İnsanlar ne zaman iç huzuruna kavuşurlar sorusunun herkes için standart bir cevabı malesef yoktur. Hepimiz farklı koşullarda yetiştirildik ve farklı çevrelerde, farklı insanlarla iletişim içerisinde olduk. Farklı kaygılarımız, mutluluklarımız, endişelerimiz ve korkularımız oldu. Ancak bugün hissettiklerimizin tamamı geçmiş öğretilerden kaynaklanıyor. Beynimizde kurduğumuz tüm bağlantılar, tüm işlemler bizim ve çevremizin oluşturmuş olduğu işletim sisteminin ürünleridir.
Güzellik anlayışlarımız bile öğretilmiştir. Bilirsiniz 1970'lerin Türkiyesinde kadın ya da erkekteki güzellik anlayışları farklıdır. Ya da bazı toplumlarda güzellik beden olarak zayıf olmayı gerektirirken Güney Afrika'da Zulu kabilesinde evlenmeden önce güzelleşmek için kadınlar kilo alabilmektedirler. Bu ve benzeri örnekler bize doğadan geldiğini düşündüğümüz tercih ve isteklerimizin bile öğretildiğini göstermektedir. Bundan çok değil 50 yıl önce, televizyonun hayatımızda olmadığı ve iletişim kanallarının zayıf olduğu dönemlerde bu yüzden toplumsal farklılıklar bugüne göre çok daha fazlaydı. Bu dönemlerde en önemli iletişim unsurlarından biri dünyada yer alan dinlerimizdi. Aynı dinlere mensup insanlar yaşam kurallarına da sonuna kadar müdahele etmeyi ve müdahale edilmesini tercih ettiklerinden yaşamlar hep tek düze ve aynı nokta etrafında kalıverdi. Yaratıcılık ya da dünyanın birden yuvarlak olduğunu ifade edilmesi hep öğretilmişliğin değiştirilmesinin çoğu zaman zor ve hatta bazen imkansız olmasından kaynaklandı. Eğer Galileo dünyanın yuvarlak olduğunu inkar etmeseydi acaba başına neler gelebilirdi.
Değerlendirme itibariyle 21.Yüzyıl'da dünyanın yuvarlak değil düz olduğu da iddia edildi Thomas Friedman tarafından. Onun tabiki fiziksel değildi kasttetiği ve sadece bir yaşamsal dönüşümü ifade ediyordu. hepimiz Coca Cola'yı, Burger King'i, Prada'yı, DKNY'i, Conan O'Brien'ı ve hatta Oprah Winfrey'i sever olduk. Aramızdaki farklar sadece lokal kültürlerden kalan bir kaç parça oluverdi. Sizce de 40'lı yaşların üstündeki bir çok türk Neşet Ertaş'ı tanır ve severken 20'lerindeki insanların Justin Timberlake ya da Britney Spears'ı daha fazla tanıması garip değilmi. Halbuki Justin ve Britney sadece 4-4'lük batı müziği yaparken, bizim müziğimiz de ki zenginliğin 6/8, 9/8 gibi çok daha komplike ve zor olduğunu acaba kaçımız biliyoruz ve takdir ediyoruz. Tek yaptığımız dünyanın da beğeni akımlarının arkasına takılmak ve kendi beğeni ve tercihlerimizi onlara aynı düzleme getirmek.
Tüm değerlendirmeler aslında bizim çok akıllı bir bilgisayar olduğumuzu ve kendimizi zamanla programladığımızı gösteriyor. Düşünün neden parayı severiz. Sanırsam rahat yaşamak için. Peki sizce oldukça zengin olan, hatta dünya da en zenginler listesinde yer alacak derece de zenginsek sizce daha fazla zengin olmak ve daha fazla paraya ulaşmak istermiyiz. Örneklerine bakarsak herhalde isterdik diye düşünmek lazım. Tüm çabalarımız ve uğraşlarımız hep biraz daha yükselelim ve daha faza para kazanalım diye değil mi?
Çok yakın zamanda Milliyet Gazetesi yazarı Metin Munir'in kendi içerisinde anlamlı ama katılmadığım bir yazısını okudum. Yazı tabiki de eğitilmemiş ve aydınlanmamış ruhlarımızdan bahsediyordu.
"İstisnalar dışında, mesai sevdiğiniz şeyleri finanse edebilmek için sevmediğiniz şeyleri yapmaktır. On altı saat özgür olabilmek için sekiz saat zindanda yatmaktır.
Sadece sevilerek yapılan iş mesai değildir. Sevilerek yapılan iş eğlencedir, oyundur. Vermek değil almaktır. Mahkûmiyet değil özgürlüktür. Daraltmaz, genişletir. Kapatmaz, açar.
Ama işini seven, işsiz bir hayat düşünmeyen kaç kişi var?
Araştırmalar mutluluğun mesai dışı bir olgu olduğunu gösterdiğine göre, herhalde çok az kişi.
"İnsanlar çalışmak zorunda oldukları için mutsuzdurlar" demek istiyor da diyemiyor mu araştırmalar?
İşsiz hayatın düşünülemeyeceği bir çağda yaşıyoruz. Ama bu, iş denilen şeyin insanların yanlış yolda olduğunun en büyük kanıtlarından biri olduğu gerçeğini değiştirmez.
İnsandan başka hiçbir yaratık çalışmıyor. Onun için bütün hayvanlar insanlardan mutludur veya insanlar bıraksa, olacaklar. Ama gene de bizden mutludurlar. İnanmazsanız serçeleri, sığırcıkları, kargaları, kırlangıçları izleyin.
İnsan "Ben bütün yaratıklardan akıllıyım" diyor. Acaba doğru mu?"
Metin Münir'in ifadeleri insanın yüzünün gülümsemesini sağlasa da, iki yanlış teori üzerine kurulmuştur. Bunlardan birincisi; hayvanların yiyecek bulmak için çalışmalarının gerekmediği, diğeri ise çalıştığımı,z yaptığımız işleri sevmediğimiz. Günümüz dünyası ikincisini doğrulamak için tabiki herşeyi önümüze sunmaktadır.
Futbolu çok seven birinin, acaba kendi futbol antremanlarında nasıl hissettiğini düşünürsünüz, çok keyif aldığını mı, yoksa istemeyerek egsersiz yaptığını mı?
Tabiki işin içerisine insan faktörü girdiğinde sonuçlar birbirinden çok farklı olabiliyor.  Bence temel nedenlerden birisi bize işimizi sevmememiz gerektiğinin söylenmiş olması, ne de olsa sevecek olsak bize para ödemezlerdi değilmi?
İşte bence bunların hepsi kurtulmamız gereken öğretiler. Mutlu olmak için kurulmuş bu bağlantıları kırmamız gerekiyor ve bunun için de kendimizi tanımamız ilk yapmamız gereken şey;
Sormamız gereken bazı soruları sizlere veriyorum, cevaplarını analiz etmeniz bence önemli yol katetmenizi sağlayacaktır. Sizden istediğim başkalarının öğretilerinden kurtulmanız ve gerçekten ne istediğinizi farketmeniz. İşte size bir örnek;
-    Sınıfta en başarılı öğrenci ben olmak istiyorum.
-    Peki neden?
-    Çünkü başarırsam herkes beni alkışlayacak ve takdir edecek.
-    Peki diğerlerinin takdiri sana ne kazandıracak?
-    Kendimi iyi hissedeceğim,
-    Kendini kötü mü hissediyorsun?
-    Hayır ama daha iyi hissedebilirim.
-    Sence insanların seni sevmesinin yolu takdir edilmekten ve başarılı olmaktan mı geçiyor.
-    Sanırım evet
-    Başka örnekler gördün mü?
-    Tabiki, annem ve babamdan başlayarak, insanlar beni her başarılı olduğumda tebriklerimi iletmişlerdir. Başarısızlıklarımda ise üzülmüş ve geçmiş olsun demişlerdir.
Yukarıdaki örneğe çok değişik konuşmalar da eklenebilir. Ancak yaşadığımız olaylara ait değerlendirmelerin çoğu çocukluğumuza ait ve bukünkü yaşamımızı da sonuna kadar etkiliyor. Artık nelerin bizim tercihlerimiz, nelerin anne ve babalarımızın tercihleri olduğunu anlamamız o kadar zor ki. Lütfen kendinizi tanımak için analiz edin. Aşağıdaki sorular işe yarayacaktır.
1.    Hayatımda neleri istiyorum?
2.    İstediğim şeyleri gerçekten istiyormuyum?
3.    Hayatımda neleri istemiyorum?
4.    İstemediğimi düşündüğüm şeyler gerçekten istemediğim şeyler mi?
5.    Hayatımı düzeltebilmek için gereken cesarete sahipmiyim?
http://www.solaunitas.com/

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder